-
1 olarak görmek
v. look on, look upon, regard as, rate, treat as -
2 selbstverständlich
selbstverständlich ['--(') --]I adj kendiliğinden anlaşılan, işin gereği olan, tabii;das ist doch \selbstverständlich! bu, gayet tabiî bir şey!;etw für \selbstverständlich halten bir şeyi tabii olarak görmek, bir şeyi işin gereği olarak görmekII adv tabii, elbette;\selbstverständlich ( nicht) ! elbette (değil) !;das tue ich \selbstverständlich gern bunu elbette seve seve yaparım -
3 look on
bakmak, gözüyle bakmak, olarak görmek, birlikte kitap okumak, katılmadan seyretmek* * *1. seyret 2. göz gezdir* * *1) (to watch something: No, I don't want to play - I'd rather look on.) seyretmek, bakmak2) ((with as) to think of or consider: I have lived with my aunt since I was a baby, and I look on her as my mother.)...-imiş gibi görmek -
4 regard as
v. saymak, olarak görmek, gibi görmek, kabul etmek* * *say -
5 betrachten
betrachten v/t <o ge-, h> -e bakmak, fig a görmek; … saymak;(beurteilen) so betrachtet böyle bak(ıl)ınca; bu açıdan -
6 ansehen
an|sehenirr vt1) ( betrachten) bakmak (-e); ( prüfend) incelemek, gözden geçirmek; ( Film) seyretmek; ( besichtigen) gezmek;jdn \ansehen birinin yüzüne bakmak;das kann ich nicht länger mit \ansehen! buna ben daha fazla seyirci kalamayacağım!;2) ( erachten) olarak görmek, saymak;ich sehe es als meine Pflicht an......i vazifem olarak görüyorum3) ( anmerken) belli etmek, yüzünden anlaşılmak;das sieht man ihr nicht an bunu hiç de belli etmiyor;man sieht dir dein Alter nicht an yaşını göstermiyorsun [o belli etmiyorsun] -
7 rate
n. oran, kur, rayiç, değer, ücret, bedel, posta ücreti, derece, sınıf, emlâk vergisi (İng.), belediye vergisi (İng.)————————v. değer biçmek, sınıflandırmak, fiyat belirlemek, saymak, addetmek, olarak görmek, layık olmak, hak etmek, sayılmak, azarlamak, fırça atmak* * *1. hız (n.) 2. değer biç (v.) 3. oran (n.)* * *[reit] 1. noun1) (the number of occasions within a given period of time when something happens or is done: a high (monthly) accident rate in a factory.) oran, nisbet2) (the number or amount of something (in relation to something else); a ratio: There was a failure rate of one pupil in ten in the exam.) oran, nisbet3) (the speed with which something happens or is done: He works at a tremendous rate; the rate of increase/expansion.) hız, sürat4) (the level (of pay), cost etc (of or for something): What is the rate of pay for this job?) oran, nisbet; saptanmış ücret5) ((usually in plural) a tax, especially, in United Kingdom, paid by house-owners etc to help with the running of their town etc.) bina vergisi2. verb(to estimate or be estimated, with regard to worth, merit, value etc: I don't rate this book very highly; He doesn't rate very highly as a dramatist in my estimation.) değerlendirmek, saymak- rating- at this, at that rate
- rate of exchange -
8 look upon
bakmak, gözüyle bakmak, olarak görmek -
9 treat as
v. olarak görmek, saymak -
10 look upon
bakmak, gözüyle bakmak, olarak görmek -
11 treat as
v. olarak görmek, saymak -
12 perspektivisch
perspektivisch [-v-] adj perspektif;etwas perspektivisch sehen (zeichnen) bş-i perspektif olarak görmek (çizmek) -
13 selbstverständlich
1. adj kendiliğinden anlaşılan, açık, tabii;das ist selbstverständlich bu açıklama gerektirmez2. adv tabii, kuşkusuz, elbette;etwas als selbstverständlich betrachten bş-i tabii (olarak) görmek -
14 saymak
I vi zählenona kadar \saymak bis zehn zählenII vt1) auszählenoyları \saymak pol die Stimmen auszählen2) ( arka arkaya söylemek) aufzählen4) ( olarak görmek) erachten (als), ansehen (als)bu sayılmaz! das gilt nicht! [o zählt]bayram günlerini de \saymak die Feiertage mitzählen -
15 Befreiung
2) ( das Freiwerden von Unterdrückung) kurtuluş;etw als \Befreiung empfinden bir şeyi kurtluş olarak görmek;die \Befreiung der Frau kadının kurtuluşu -
16 Belästigung
rahatsız etme, sıkıntı verme, sarkıntılık, sataşma, taciz;etw als \Belästigung empfinden bir şeyi taciz olarak görmek;sexuelle \Belästigung cinsel taciz -
17 klarsehen
-
18 Ansehen
n.... olarak görmekn.... yerine koymakn.bakmakn.görünüş (dış)n.gözden geçirmekn.incelemekn.itibarn.nüfuzn.sanmakn.saygınlık -
19 betrachten
bakmakgözüyle bakmakolarak görmek -
20 account
rapor, hikâye, tanim; önem, deger, itibar; avantaj, kâr; hesap, pusula; (kisisel) hesap; banka hesabi; hesap görme, hesaplasma, olarak görmek, gözüyle bakmak
См. также в других словарях:
atadan babadan görmek — gelenek olarak eskiden beri bilmek, yapmak, uygulamak Olanlardan sonra yine atadan babadan gördüğümüze döndük. T. Dursun K … Çağatay Osmanlı Sözlük
istihfaf — is., esk., Ar. istiḫfāf Küçümseme, hor görme, hafifseme Kendini bu nevi düğünlerden birinin gelini olarak görmek, onu tiksinti ve istihfaf ile doldurmaya kâfi geliyordu. R. N. Güntekin Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller istihfaf etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ittihaz etmek — 1) saymak, tutmak, ... olarak görmek Sözünüzü senet ittihaz ediyorum. 2) almak, gerekeni yapmak Tedbir ittihaz etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
sorumlu tutmak — sorumlu saymak, mesul olarak görmek Ben Niyazi yi yahut başka bir arkadaşı sorumlu mu tutardım, lakırtısını bile ettirmezdim. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
zaaf saymak — eksiklik olarak görmek Öteki, bütün bunları bir zaaf sayarak bu sefer ondan borç almış, ödememiş. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
TAYY-I ZAMAN — Zamanı ortadan kaldırmak. Çok uzun bir zamanı pek kısa olarak görmek ve yaşamak. Meselâ: Kur an ı Kerimde beyan edilen Ashab ı Kehf mağarada 309 sene kaldıkları halde, kendileri yarım gün veya bir gün kadar kaldıklarını söylemişlerdir. (Bak: Bast … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
İSTISLAH — Bir şeyi iyi olarak görmek isteme. Bir şeyin iyi olmasını isteme … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
üst — is. 1) Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyin görülen yanı, yüzü Bu sefer taşın üstünden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Xanadu Resort Hotel — (Белек,Турция) Категория отеля: 5 звездочный отель Адрес: Belek Tourism Center … Каталог отелей
tutmak — i, ar 1) Elde bulundurmak, ele almak Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu. Ö. Seyfettin 2) Ele geçirmek, yakalamak Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı. Ö. Seyfettin 3) Avlamak Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz … Çağatay Osmanlı Sözlük
Turkish vocabulary — This article is a companion to Turkish grammar and contains some information that might be considered grammatical. The purpose of this article is mainly to show the use of some of the yapım ekleri structural suffixes of the Turkish language, as… … Wikipedia